Sifiliz, Türkiye’de bildirimi zorunlu olan ve spiroket türünden Treponema pallidum’un etken olduğu sistemik etkilerin yanı sıra tedavi edilmezse ölümle de sonuçlanabilecek komplikasyonlara sahip cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır.
Tek bulaş yolu cinsel temas olmayan sifiliz, laboratuvar kazaları, halk arasında bilinen adı ile aktif olan şark çıbanlarına temas, kan nakli veya plasental yolla da bulaş gösterebilmektedir.
Hastalık, semptomatik veya asemptomatik görülebilmesine karşın asemptomatik dönemde de bulaş göstermektedir. Ayrıca çok sayıda hastalığı taklit edebildiği için belirti ve bulguları her zaman spesifik değildir.
Sifilizin Sınıflandırılması
Bu enfeksiyonel hastalık, gösterdiği belirti ve bulgular( oluşan lezyonların niteliği, yayılımı ve yerleşim yerine göre) temelinde sınıflandırılır;
a)Primer Sifiliz
-Enfeksiyonel bölgede ağrısız tek ülser ya da şankr(ağrılı ülser)
b)Sekonder Sifiliz
-İlk maruziyetten 2-6 ay sonra görülür; el ve ayak tabanlarında döküntü ile birlikte grip semptomları görülebilir.
c)Latent Sifiliz
-İkinci evrenin bitimiyle başlar ve asemptomatik seyreder. Her ne kadar bulaşma riski daha düşük olsa da kan verme yolu ile enfeksiyon bulaşabilir. Nadiren kemik, sinir, deri ve kardiyovasküler dokuya yerleşmiş lezyonlar görülebilir.
d)Tersiyer(Geç) Sifiliz
-Tedavi olmayan olgularda görülür ve yaklaşık olguların 1/3’inde geri dönüşsüz komplikasyonlar( kardiyovasküler problemler, deri lezyonları, kronik kemik ve eklem inflamasyonu, sinir sistemi sorunları) meydana gelmiştir
Sifilizin Genel Geçer Belirti Bulguları
Sifilizin spesifik bir belirti bulgusu yoktur. Hastalar semptomatik veya asemptomatik olabileceği gibi genellikle bir çoğu hastalığı taklit ettiğini görebiliriz. Genel geçer belirtilerinde ise;
-Birinci evrede şankr adı verilen kenarları belirgin, sert, yuvarlak veya oval, tabanı temiz, sulantılı ve ağrısız tipik bir sifiliz yarası görülür. Yara 3-6 hafta süre ile tedavili ya da tedavisiz bir şekilde geçer. Fakat yara kendiliğinden geçse dahi enfeksiyonun yayılım göstermemesi için tedavi gereklidir.
-Birinci evrede ki semptomların ortaya çıkmasından yaklaşık 1-6 ay sonrası ateş, baş ve boğaz ağrısı, kas-eklem ağrıları, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, bulantı, kusma gibi grip semptomlarına benzer belirtiler ortaya çıkar. Bu bakteriyel enfeksiyonun vücuda yayıldığını gösterir ve böylelikle ikinci evre başlar. Bu evrede deri döküntüleri ve yara oluşumu gözlenebilir.
-İkinci evrede aynı zamanda bazı hastalarda sinir sistemine tutulum, eklem, karaciğer, göz, böbrek tutulumu olabilir. Oluşan deri döküntüleri el avuç içlerinde ve ayak tabanlarına daha sıktır ve kaşıntısız ve soluk görünümlü olabilir. Uygun tedavi edilemezse hastalık üçüncü evreye evrilir.
-Üçüncü evrede belirgin bir semptom görülmez fakat hastaların az bir kısmında hastalığın çeşitli dokulara yerleştiği görülebilir.
-Geç evre dediğimiz dördüncü evrede ise hastalığa bağlı sistemik hasarlar görülebilir. Kas hareketlerinin koordinasyonunda güçlük, felç, hissizlik, körlük, ruhsal bozuklukların yanı sıra çeşitli hayati organlara tutulum gösterebilir.
Sifiliz her evresinde sinir sisteminde harabiyete neden olabilir. Bu harabiyet bazen belirti verir bazen de belirti vermeyebilir.
Sifilizde Tanı ve Teşhis
Sifiliz, birçok hastalığı taklit edebildiği için tanısı ve teşhisi zor bir enfeksiyonel hastalıktır. Sistemik etkileri olduğundan ve teşhis yöntemlerinin bölgesel bulgulara dayanmasından tanısını koymak güçtür. Ayrıca semptomların kendini çok fazla göstermemesi ise hastalık taşıyıcılarının yıllar boyu bunu fark etmemelerine yol açmaktadır. Bunun sonucunda hastalığın epidemikleşmesi ise ne yazık ki olağandır. Bu sebeplerden ötürü hastaneye başvurular düşüktür. Bunun üzerine bildirimlerin de uygun yapılmadığını eklersek hastalığın gerçek sıklığının ne olduğundan bahsedemeyiz.
Yine de sifiliz taramalarında sifiliz hastalığını en çok yakalayan birim dermatoloji(deri ve zührevi hastalıklar) kliniğidir diyebiliriz.
Sifilizin etken ajanı olan Treponema pallidum, ışık mikroskobu ile karanlık alan mikroskopisiyle görüntülenebilmektedir. Fakat sifilizin tanısı için karanlık alan mikroskopisi yetersizdir bu nedenle serolojik testlerle tanı ve teşhis koymak daha doğru sonuç vermektedir.
Sifiliz tanısında yapılan en yaygın serolojik testler; nontreponemal ve treponemal testlerdir. Tarama amacı ile yapılanlar ise; VDRL ve RPR testleridir.
Sifiliz, hem bireysel hem de halk sağlığı açısından son derece önemlidir. Bunun yanı sıra diğer cinsel hastalıklara da bireyin açık olmasını sağlamaktadır. Özellikle HIV(İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) ile ilişkilendirilen sifilizin HIV enfeksiyonu riskini arttırdığı da bildirilmektedir.
Sifilizi ayırt etmek için yapılan serolojik testlerin yanında HIV virüsünün varlığını veya yokluğunu da test etmek son derece önemlidir.
Sifilizin Bazı Risk Faktörleri
Sifilizin düşük gelirli ülkelerde endemik olması, orta ve yüksek gelirli ülkeler de ise daha düşük oranlarda görülen kronik bakteriyel bir enfeksiyon olması ülkelerin gelişmişlik düzeyinin de bu enfeksiyon açısından bir kriter olarak alınmasının önemini vurgulamaktadır.
Kadın ve erkekte de görülebilen bu hastalık, cinsel aktivitenin fazla olduğu yaşlarda, riskli ve korunmasız cinsel temasta, seks işçileri ve homoseksüel erkeklerde daha sık görülmektedir.
Ayrıyeten normalde genç insanlarda görülen sifiliz insidansının son yıllarda ileri yaş gruplarında da görülmeye başlandığı da görülmektedir.
Tedavi ve Korunma
Sifiliz, penisilin ile tedavi edilen bir enfeksiyonel hastalıktır. Hastalıktan korunmak için ise güvenli cinsel ilişki için tek eşlilik ve bunun yanında kondom kullanımı alışkanlık haline getirilmelidir.
Sifilizden korunmanın en can alıcı noktası ise; bireylere cinsel eğitim verilmesidir. Yapılan araştırmaları da göz önünde bulundurduğumuzda bu cinsel eğitimin temelinin yaş, cinsiyet, cinsel yönelim gibi faktörlerce oluşturulması hastalığın yayılımı ve bulaş yolu konusunda, kişiyi kendisi ve diğer insanlar için eğitecektir.
Kaynaklar
Alkan S, Akça A, Önder T, Kayta SB, Vurucu S, Yüksel C, Şener A (2021). Eski Ama Eskimeyen Hastalık Sifiliz: Olgu Serisi. 3, 53-58
Karaosmanoğlu N, Baskovski IGİ, Karaaslan E, Kıratlı E, Ekşioğlu EM (2019). Dermatoloji Kliniğine Son İki Yılda Başvuran Sifiliz Olgularının Değerlendirilmesi. 52, 69-73
Karaca Y, Çöplü N, Gözalan A, Öncül Ö, Akın L, Esen B (2010). Sifiliz Tanısında Kullanılan Serolojik Testler İçin Akış Şemasının Oluşturulması. 44, 35-45
Çelebi D, Çelebi Ö, Altoparlak Ü, Kök AN (2012). Kan Donörlerinde HBsAg, Anti-HCV, Anti-HIV, Sifiliz Seroprevalansı ve Macro-ELISA Sonuçlarının Optik Dansite Değerleri ile Doğrulama Testlerinin Karşılaştırılması. 42, 137-141
Şahin N, Bilgiç D (2017). Üreme Sistemi İnfeksiyonları, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları. Ed: Beji N, 2. Baskı, İstanbul Nobel Tıp Kitabevleri, s: 118-132
Taşkın L (2021). Üreme Sistemi Enfeksiyonları ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar, Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği. 17. Baskı, Ankara Akademisyen Yayın Evi, s: 595-619